Friday, August 19, 2005

boğazda rakı sofrası, boğazda düğüm

can sıkıntısından yazmayacağım konusunda söz vermiştim kendime. ne seni sıkacaktım sözde, ne de kendimi. ama bulutların üzerinde verilmiş bulutların üzerinde kalma sözüne güven olmayacağını da gözardı etmemeli sanırım.

şimdi karanlık. şimdi boşluk. ne yapacağını bilememek.önünü görememek....
saç kremi alıp da kafamda saçım kalmadığını hissettiğim, parmakları olmayan babamın iyi piyano çaldığını söyleyen orospu çocuğunu dinlediğim andayım. halbuki babamın parmaklarını kıran da ben, saçlarımı yolan da ben...

gel diyorum bazen, nereye kadar ki çektirdiğin acı. hatta çektirmediğin, boğazımda biriktirip yutmama izin vermediğin acı. doya doya yaşayamadığım, ne olduğunu bilmediğim, ondan bahsettiğim için yalancı gibi hissettiğim acı. kum torbasını hırsla yumruklayan boksörün dibine kadar hissettiği, keyfine vardığı, hırsının yanına meze yapıp yediği acı. hırs yok ki benim bedenimde, mezelerden tat alayım. bu rakı sofrasında bir rakım eksik, bir de ağzımın tadı....

ben bilmiyorum ne eksik olduğunu. boşa kürek çekmekle, boşa kürek çekiyorum demek arasındayım. KİM(?)im var KİMSE(!)m var. sahi benim neyim var??

bir küçük beynim var bir de yaşımdan yaşlı bedenim. meze diye sofraya konmayacak kadar tatsız ve en nadide baharatla tatlanmayacak kadar yavan beynimle, kasapların, senede bir kere gördükleri en fakir müşterilerine satır sallama işçiliği parasına satabilecekleri bedenim. bir ay boyunca yarı sahte yarı gerçek kahkahalar atıp da ay sonunda en büyük kaybeden olduğunu fark ve itiraf edenim...

insanlara muhtaç olduğum anda, muhtaç olmadığımı kendine ıspatlamak için insanları defterimden silerim. unutur, güneşli bir günde arar, "özledim" derim. bana "harikasın" diyen herkesi sever, eleştirenleri elimin tersiyle iterim.

amaçsızlık, amacı kendini en ucuz yoldan tatmine götürür.

şimdi anlıyorum en tatlı hikayelerimi yazdığım zamanları. en tatlı şerbetten içtiğimin hayaliyle yazmışım ben onları. belki de... bu şerbeti içme umudum kırıldığı için buradayım.
hayal bile edemezken ilham perisini... çocukluğumda hayalini kurduğum adamı nasıl oynayayım?
kendim adlı bir hapishanedeyim, bazen parmaklıkların arasından gördüğüm gökyüzü gözlerimi kamaştırdığı için unutuyorum burada olduğumu. etrafım dört duvar, kapının kilidi ise paslı...

0 Comments:

Post a Comment

<< Home